Tür: Deneme
Yazar: İsa Olgun

Mankurt; Kırgız-Kazak destanlarında bahsi geçen işkencelere maruz kalarak kimliğini kaybetmiş bilinçsiz köledir. Mankurt haline getirilmek istenen kişi; saçları kazınıp kafasına ıslak deve derisi geçirilerek elleri kolları bağlı halde Güneş altına bırakılır. Sıcağın etkisiyle deve derisi kuruyup büzüşür ve iyice sertleşir, kafaya yapışıp deriyle bütünleşmeye başlar. Kazınan saçlar yeniden çıkmaya başlar ancak deriyi delip uzayamaz. Dışa doğru uzayamayan saçlar bu defa kafanın içine doğru uzamaya başlar. Mankurt, sıcaktan büzüşen ve kuruyan deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve ters yönde uzayan saçların kafanın içine doğru ilerlemesiyle büyük acılar çeker. Bu acılara dayanamayıp bir süre sonra hafızasını yitirir, anne-babasını bile tanıyamaz, aklını kullanıp düşünemez hale gelir. Bu nedenle sahibi ne söylerse ona itaat eder ve kendisinden istenen her şeyi sorgusuzca yapan bir köleye dönüşür.
Zihin kontrol yöntemi olan mankurtlaştırma, bugün tarihin derinliklerinden gelen bir destansı hikaye olarak dilden dile dolaşıyor, roman ve filmlere konu oluyor. Farklı dönem ve coğrafyalarda kitlelerin duyarsızlaşması, düşünmekten uzaklaşması, yöneticilerine kayıtsız şartsız biat etmesi için her zaman bir formül bulunmuştur. Bireyleri ve toplumları kendi değerlerine yabancılaştırma, söylenen her şeye inandırma, kendinden istenen şeyleri sorgusuzca yapan bir köleye dönüştürme yani ‘mankurtlaştırma’ adına son derece profesyonel ve bambaşka yöntemler kullanılmıştır. Eski Roma’nın arenalarındaki gladyatör savaşları, İspanya’da matadorların boğa güreşleri, mabed gibi stadyumlardaki futbol maçları toplumları hipnoz etmek için kullanılmıştır. Milyonlar bu organizasyonlarda çılgınca eğlenirken sosyal sorumluluk şuurundan hızla uzaklaşmış, bireyselleşmiş. Karar vericilerin uygulamalarına duyarsızlaşarak katılımcı olmaktan uzaklaşıp edilgen yığınlar haline gelmiştir
Yaşadığımız yüzyılın en etkili ve kitleleri şuursuzca peşinden sürükleyen ‘mankurtlaştırma’ yöntemlerinden biri, günümüzün diktatör siyasileri tarafından da yaygın bir şekilde kullanılan ‘Büyük Yalan’ projesidir. Adolf Hitler'in en yakın dostu ve Propaganda Bakanı Paul Joseph Goebbels, 1933-1945 yılları arasında etkiletici hitabet yeteneğini kullanarak kitleleri mankurtlaştırıp ardından sürükleyen ‘Büyük Yalan’ tekniğini kullanmadaki ustalığıyla biliniyordu. Goebbels’in yeni mankurtlaştırma formülünde tek tek insanlarla uğraşmaya gerek yoktur. Bütün bir toplumun zihni kontrol altına alınabiliyor, yığınlar esir edilebiliyordu. Hitlerin, bir kabus gibi dünyanın üzerine çökmesini, büyük yığınlar tarafından sorgusuzca desteklenmesini sağlayan sihirli formül aşağıdaki maddelerden oluşuyordu.
- Halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır.
- Asla kendinden başka bir seçeneğe hareket alanı bırakma.
- Asla kabahat üstlenme.
- Sadece bir rakibine odaklan ve kötü giden her şeyi onun üzerine yık.
- Hatalı olduğunu veya yanlış yaptığını asla kabul etme.
- Bir yalanı yeteri kadar sıklıkla tekrarlarsan, halk eninde sonunda ona inanır.
- Halkı her zaman ateşle. Asla soğumasına izin verme.- Asla rakibinin üstün bir yanı olduğunu kabul etme.
Belki teknoloji çağında bu yöntemlerin de ilkel kaldığını düşünebilirsiniz ancak her gün yaşadığımız gerçeklerin toplum mühendisleri ve basın-yayın yoluyla kamuoyuna nasıl çarpıtılarak yansıtıldığını, ‘cambaza bak’ denilerek nelerin gözlerden kaçırıldığını görünce ‘Büyük Yalan’ projesinin hala çok geçerli bir yöntem olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
Son olarak, günümüzde yediğimiz içtiğimiz temel gıda maddeleriyle, kimyasal ilaçlarla, yazılı ve görsel basın yoluyla, iletişim araçlarıyla bireysel ve toplumsal zihin kontrollerine maruz kalıyor, hiç hissetmeden mankurtlaştırılıyor da olabiliriz. Araçlar değişse de birileri her zaman kendi olmayı başaramamış yığınları emelleri doğrultusunda kullanıp köleleştirmek için yeni yollar bulmaya devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder