Tür: Hikâye
Yazar: Yılmaz Çandır
(Huzura, yaşlı babaya vedanın hikâyesi)
Dağ yolu yorucu muydu bu kadar?
Çocukluğumda hatırlar mısın baba,
senin peşinden koşar
ve ağlardım beni şehre götürmediğin için.
Bana söz verirdin.
"Şekerler alacağım sana,
Beyaz çikolata getireceğim ilkbahara!"
Sen gelinceye kadar ilkbahar olmazdı bana.
Babam şehirden gelecek, yüzlerimiz gülecek, derdim.
Köyün üst başındaki kayalıklarda otururdum günlerce.
Bazen sen gecikirdin.
Annem seslenirdi bana,
"Kızım akşam oldu, yemekleri ısıtsana!"
Ah babacığım!
Bu köye böyle mi dönecektim ben?
Hüzün yaşayıp, sığınmaya mı gelecektim aniden?
Çocuklar yok...
Eşim yok...
Annem yıllardan beri dünyada yok...
Yapayalnız ne yapacağım ben?
Ah babacığım!
Sen şehirden geldiğinde evimiz şenlik olurdu.
Aylarca çalışırdın, para getirirdin, şeker getirirdin...
Ama en önemlisi de huzur getirirdin bize...
En güzel oyunları sen gelince oynardık biz.
En güzel uykuları sen geldiğin gece yaşardık biz.
Sen şehirdeydin!
Ben çocuktum ve senin gelmene de daha çok vardı.
Ah babacığım!
Keşke sen o zaman köyde olsaydın!
Keşke annemi sırtına alıp hasteneye koşaydın.
Sen şehirdeydin!
Ben çocuktum ve senin gelmene de daha çok vardı.
Annem birden hastalandı.
Göğsünde oluşuverdi aniden bir ağrı.
Kıvrandı, kıvrandı, kıvrandı...
Komşular ise çevresinde dört dolandı...
Ah babacığım!
Sen şehirden geldiğinde evimiz şenlik olurdu.
Aylarca çalışırdın, para getirirdin, şeker getirirdin...
Ama en önemlisi de huzur getirirdin bize...
Ah babacığım!
Bu kez böyle olmadı.
Hüzün getirdin bize, gözyaşı içirdin yüreğimize.
Ne şeker yedik ne huzur solukladık sen gelince.
Yudum yudum, gözyaşlarıyla hüzün içirdin bize.
Biz ağladık, sen ağladın.
Biz sana sarıldık, sen bizi kucakladın.
Annemin mezarında hüzün solukladın.
Huzuru şehirde bıraktın o gün sen baba.
Ondan getirmedin bize bir daha asla.
Ben büyüdüm sonra baba.
Ama,
Huzur hasretiyle büyüdüm.
Senin bir daha getirmediğin şehirde kaybolan huzurumuzun hasretiyle,
Senin şehirden geldiğin zamanki mutluluğun özlemiyle...
Ve bir gün köye Ali geldi.
Ali, yakışıklı bir delikanlı idi.
Teyzem ona "canım, ciğerim" derdi.
Ve bir gün köye Ali geldi.
Ali, yakışıklı bir delikanlı idi.
"Allah'ın emri..." dediklerinde niyeti anlamıştım.
Senden uzak kalmak çok zor geldi, baba bana.
Ama, ben küçükken sen huzur getirirdin şehirden daima.
Aslında ben Ali ile evlenmedim o zaman.
Huzuru kovaladım annem ölünce şehirde kaybolan.
Ama, huzur bu kez sana taşınmıştı şehirden.
Senin köyden her gelişinde, evimiz şenlik olurdu.
Dedesi gelen çocuklarımın gözleri huzurla dolardı.
Sen gelince para getirirdin, şeker getirirdin bize.
Ama en önemlisi de, huzur getirirdin köyden evimize.
Ah babacığım!
Ben o zaman buldum kaybolan huzurun sığındığı mekanı:
Huzur, şehirde değilmiş.
Huzur, köyde de değilmiş.
Huzur, senin yufka yüreğindeymiş,
Şefkat dolu ruh inceliğindeymiş.
Ah babacığım!
Aradan yine yıllar geçti.
Ali'm bir gün hastalandı, aniden ölüverdi.
Çocuklarım da, kaderimin izinde, Ali gidince huzuru kaybetti.
Ah babacığım!
Onlar bilmiyorlar ki huzur anne ve baba yüreğinde!
Onlar bilmiyorlar ki huzur geride kalanların acılı sevgisinde!
Her biri bir başka yere dağıldı huzuru aramaya.
Büyük oğlum, üniversitede, şimdi arıyor huzuru kitaplar arasında.
Ayşe, Hüseyin'in yuvasında. Sanıyor ki, huzur başka bir insanda.
Küçük oğlum ise top peşinde, akşam neşesinde...
Bulamadığı huzuru tekmeliyor ve kaçıyor, ama hep hüzün ensesinde.
Ah babacığım!
Her biri bir başka yere gittiler huzuru aramaya.
Ben hüzünle yapayalnız kaldım,
bir zamanlar senin huzur getirdiğin şehir denen diyarda.
Ah babacığım!
Bu sabah köyden telefon geldi.
Tek huzurum, şefkat kaynağım babama "öldü" dendi.
Bu zorlu hayat, bugün sen ölünce beni bir kez daha yendi.
Ah babacığım!
Sen şehirden geldiğinde evimiz şenlik olurdu.
Aylarca çalışırdın, para getirirdin, şeker getirirdin...
Ama en önemlisi de huzur getirirdin bize...
En güzel oyunları sen gelince oynardık biz.
En güzel uykuları sen geldiğin gece yaşardık biz.
Şimdi köye doğru gidiyorum ben.
Yolculuk bu yaşta çok yorucu ama
Şimdi huzurumu gömeceğim köyüme doğru gidiyorum ben.
Artık sen yoksun!
Tek huzur kaynağım yok!
Annem gibi,
Ali'm gibi,
Çil yavrusu gibi dağılan çocuklarım gibi,
Artık sen yoksun!
Tek huzur kaynağım yok!
Artık köy yolundayım!
Dağdan biraz önce bir esinti geldi.
Temmuz sıcağında bana ansızın huzur verdi.
Şimdi hatırladım, annem bize her zaman derdi:
"Dünyadan çok insan gelmiş geçmiş.
Her biri huzur deyip inlemiş.
Neşeli günler, mutlu evler istemiş.
Ama mezar kapısı gün gelmiş, hepsini istemiş.
Huzur, insana dünyada kısa bir misafirliğe gelmiş!"
Ah babacığım!
Ben çocukken senin şehirden getirdiğin,
Annemin bana sarılınca verdiği,
Bir yuva kurunca oldu sandığım
Huzur soluğunu, bir esinti verdi bana.
Sanki, sen ölünce elveda dedi artık bu yaşlı kızına.
Ah babacığım!
Yolun açık olsun huzur kaynağım!
Yazar: Yılmaz Çandır
(Huzura, yaşlı babaya vedanın hikâyesi)
Çocukluğumda hatırlar mısın baba,
senin peşinden koşar
ve ağlardım beni şehre götürmediğin için.
Bana söz verirdin.
"Şekerler alacağım sana,
Beyaz çikolata getireceğim ilkbahara!"
Sen gelinceye kadar ilkbahar olmazdı bana.
Babam şehirden gelecek, yüzlerimiz gülecek, derdim.
Köyün üst başındaki kayalıklarda otururdum günlerce.
Bazen sen gecikirdin.
Annem seslenirdi bana,
"Kızım akşam oldu, yemekleri ısıtsana!"
Ah babacığım!
Bu köye böyle mi dönecektim ben?
Hüzün yaşayıp, sığınmaya mı gelecektim aniden?
Çocuklar yok...
Eşim yok...
Annem yıllardan beri dünyada yok...
Yapayalnız ne yapacağım ben?
Ah babacığım!
Sen şehirden geldiğinde evimiz şenlik olurdu.
Aylarca çalışırdın, para getirirdin, şeker getirirdin...
Ama en önemlisi de huzur getirirdin bize...
En güzel oyunları sen gelince oynardık biz.
En güzel uykuları sen geldiğin gece yaşardık biz.
Sen şehirdeydin!
Ben çocuktum ve senin gelmene de daha çok vardı.
Ah babacığım!
Keşke sen o zaman köyde olsaydın!
Keşke annemi sırtına alıp hasteneye koşaydın.
Sen şehirdeydin!
Ben çocuktum ve senin gelmene de daha çok vardı.
Annem birden hastalandı.
Göğsünde oluşuverdi aniden bir ağrı.
Kıvrandı, kıvrandı, kıvrandı...
Komşular ise çevresinde dört dolandı...
Ah babacığım!
Sen şehirden geldiğinde evimiz şenlik olurdu.
Aylarca çalışırdın, para getirirdin, şeker getirirdin...
Ama en önemlisi de huzur getirirdin bize...
Ah babacığım!
Bu kez böyle olmadı.
Hüzün getirdin bize, gözyaşı içirdin yüreğimize.
Ne şeker yedik ne huzur solukladık sen gelince.
Yudum yudum, gözyaşlarıyla hüzün içirdin bize.
Biz ağladık, sen ağladın.
Biz sana sarıldık, sen bizi kucakladın.
Annemin mezarında hüzün solukladın.
Huzuru şehirde bıraktın o gün sen baba.
Ondan getirmedin bize bir daha asla.
Ben büyüdüm sonra baba.
Ama,
Huzur hasretiyle büyüdüm.
Senin bir daha getirmediğin şehirde kaybolan huzurumuzun hasretiyle,
Senin şehirden geldiğin zamanki mutluluğun özlemiyle...
Ve bir gün köye Ali geldi.
Ali, yakışıklı bir delikanlı idi.
Teyzem ona "canım, ciğerim" derdi.
Ve bir gün köye Ali geldi.
Ali, yakışıklı bir delikanlı idi.
"Allah'ın emri..." dediklerinde niyeti anlamıştım.
Senden uzak kalmak çok zor geldi, baba bana.
Ama, ben küçükken sen huzur getirirdin şehirden daima.
Aslında ben Ali ile evlenmedim o zaman.
Huzuru kovaladım annem ölünce şehirde kaybolan.
Ama, huzur bu kez sana taşınmıştı şehirden.
Senin köyden her gelişinde, evimiz şenlik olurdu.
Dedesi gelen çocuklarımın gözleri huzurla dolardı.
Sen gelince para getirirdin, şeker getirirdin bize.
Ama en önemlisi de, huzur getirirdin köyden evimize.
Ah babacığım!
Ben o zaman buldum kaybolan huzurun sığındığı mekanı:
Huzur, şehirde değilmiş.
Huzur, köyde de değilmiş.
Huzur, senin yufka yüreğindeymiş,
Şefkat dolu ruh inceliğindeymiş.
Ah babacığım!
Aradan yine yıllar geçti.
Ali'm bir gün hastalandı, aniden ölüverdi.
Çocuklarım da, kaderimin izinde, Ali gidince huzuru kaybetti.
Ah babacığım!
Onlar bilmiyorlar ki huzur anne ve baba yüreğinde!
Onlar bilmiyorlar ki huzur geride kalanların acılı sevgisinde!
Her biri bir başka yere dağıldı huzuru aramaya.
Büyük oğlum, üniversitede, şimdi arıyor huzuru kitaplar arasında.
Ayşe, Hüseyin'in yuvasında. Sanıyor ki, huzur başka bir insanda.
Küçük oğlum ise top peşinde, akşam neşesinde...
Bulamadığı huzuru tekmeliyor ve kaçıyor, ama hep hüzün ensesinde.
Ah babacığım!
Her biri bir başka yere gittiler huzuru aramaya.
Ben hüzünle yapayalnız kaldım,
bir zamanlar senin huzur getirdiğin şehir denen diyarda.
Ah babacığım!
Bu sabah köyden telefon geldi.
Tek huzurum, şefkat kaynağım babama "öldü" dendi.
Bu zorlu hayat, bugün sen ölünce beni bir kez daha yendi.
Ah babacığım!
Sen şehirden geldiğinde evimiz şenlik olurdu.
Aylarca çalışırdın, para getirirdin, şeker getirirdin...
Ama en önemlisi de huzur getirirdin bize...
En güzel oyunları sen gelince oynardık biz.
En güzel uykuları sen geldiğin gece yaşardık biz.
Şimdi köye doğru gidiyorum ben.
Yolculuk bu yaşta çok yorucu ama
Şimdi huzurumu gömeceğim köyüme doğru gidiyorum ben.
Artık sen yoksun!
Tek huzur kaynağım yok!
Annem gibi,
Ali'm gibi,
Çil yavrusu gibi dağılan çocuklarım gibi,
Artık sen yoksun!
Tek huzur kaynağım yok!
Artık köy yolundayım!
Dağdan biraz önce bir esinti geldi.
Temmuz sıcağında bana ansızın huzur verdi.
Şimdi hatırladım, annem bize her zaman derdi:
"Dünyadan çok insan gelmiş geçmiş.
Her biri huzur deyip inlemiş.
Neşeli günler, mutlu evler istemiş.
Ama mezar kapısı gün gelmiş, hepsini istemiş.
Huzur, insana dünyada kısa bir misafirliğe gelmiş!"
Ah babacığım!
Ben çocukken senin şehirden getirdiğin,
Annemin bana sarılınca verdiği,
Bir yuva kurunca oldu sandığım
Huzur soluğunu, bir esinti verdi bana.
Sanki, sen ölünce elveda dedi artık bu yaşlı kızına.
Ah babacığım!
Yolun açık olsun huzur kaynağım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder