Yazar: Erol Erken
bilhassa kendilerini ikaz için güzel sözler yazılı levhalar asarlarmış. Bunlardan bence en güzellerinden biri “BU DA GEÇER YA HU!”
levhasıdır.
Başınızda çözümü zor bir sıkıntı mı var ?
Oğlunuz sözünüzü dinlemiyor,
kızınız istemediğiniz birine gönül mü verdi?
Ekonomik bunalımlar had safhaya ulaşıp içinden
çıkılmaz duruma mı geldi ?
Duvardaki levhaya başınızı kaldırıp bakıyorsunuz;
“ BU DA GEÇER
YA HU!”
Sabır, bütün sıkıntıların, şükür, bütün ihtiyaçların
ilacıdır. Sabra ait çok güzel şeyler
anlatırlar da ben, en beğendiğimi yazayım.
Çin bambu ağacının yetişmesi olumlu ısrar ve sabır
için çok güzel bir örnektir.
Çin’liler bu ağacı şöyle yetiştirirler:
Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir.
Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanır, gübrelenir.
Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz
vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda
her yıl yapılan işlem
tekrar edilerek
bambu tohumu sulanır ve gübrelenir.
Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez.
Çin’ liler büyük bir sabırla
beşinci yıl da bambuya su
ve gübre vermeye devam ederler.
Ve, nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu
yeşermeye başlar
ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre
boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur;
Çin bambu ağacı,
27 metrelik boyuna
altı haftada mı
yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır.
Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum
beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi
ağacın büyümesinden,
hatta var olmasından söz edebilir miydik?
Bir başarının şartları her zaman çok basittir;
Bir süre için çalışın,
Bir süre tahammül edin,
Her zaman inanın,
Ve hiçbir zaman geri dönmeyin.
Ben bu bambu hikayesini
evime bambu kamışından bir
koltuk takımı almak istediğimde okumuştum.
İnternetten aynen alıp yazdığım için bağışlayın.
Elimiz fazlaca kalem tutmadığından
alıntılarla idare
etmek zorunda kalıyoruz.
Her ne kadar Çin’lilerin bu sabrını anlatıp,
onları da
bir parça yüceltmeye kalksak da pek faydası yok.
Çünkü onlar da sabrı unutup bambu kamışı yerine
tellerden
yapılan koltuklar imal etmeye başlamışlar.
Beş yıla sabırları kalmamış zahir…
Çok yazınca sözü nereye getireceğimizi de unutuyoruz
dostlarım.
Yaşımızın ilerlemesinden olsa gerek.
Dikkat ederseniz ihtiyarlık demeğe pek dilimiz
varmıyor.
Aslında bu yazıyı iki yıl önce yazmıştım
ama size iletmek bu güne kısmetmiş.
Zamanın birinde
resmi bir kurumu ziyaret eden
yöneticilerinden bir zat
kapıda güzel bir levha görmüş.
Oturup konuştuğumuzda bunu anlatıp
kendi makam
kapısına da
böyle bir levha asmak istediğini söyleyip bizden fikir istedi.
Çok düşündüm, çok taşındım, şunu dedim kendisine;
MAHKEME
KADIYA MÜLK DEĞİLDİR!…
Eğer benden nasihat isterseniz;
siz de evinize, iş yerinize bu iki levhayı da asınız, diyorum.
Çünkü gün gelecek size de lazım olacak galiba.