Tür:Sinema Eleştirisi
Yazar:Hasan Mercan
son senelerde ne kadar popüler olduğuna dikkat ettiniz mi?
Benim bu tür filmlerden ilk seyrettiklerim; 13th Floor (13. Kat), sonrasında The Matrix, Narnia, Harry Potter serisi, Alice in Wonderland (Alice Harikalar Diyarında) ve en son Inception (Başlangıç-bana göre daha güzel çevirisi-Aşılama) ilk aklıma gelenlerden.
Bu filmlerin hepsinde kahramanlarımızın gerçek dünyanın yanında birde başka bir dünyada yaşadığını ve orada yerine getirmeleri gereken bazı görevlerinin olduğunu görüyoruz.
Başka dünya dediğimiz bu yere bazen bir gardırobun kapısından veya bir geçitten , bazen bir bilgisayardan bazen de bir rüya aletine bağlanarak geçilebiliyor.
Bu tarz filmlerin ne kadar beğenildiğini gişe rekorlarından ve bir iki senede bir benzerlerinin çekilmesinden kolayca anlayabiliriz.
Peki nedir ikinci bir dünyanın varlığını bu kadar cazip ve dayanılmaz kılan?
Hepimizin bilinç altında gerçek dünyada yapmayı isteyip te yapamadığımız bir çok şey var. Bunları yapamasak ta boş vermiş değiliz. Zihnimizin derinliklerinde bir yerde onları tutup bir gün bir yerde imkan olduğunda yapabilmeyi istiyoruz. Örneğin, adaletin sağlanmadığını gördüğümüz bir yerde süper kahraman olup bu adaleti biz sağlamak istiyoruz, bu rüyalarımıza giriyor, bu şekilde bilinçaltımız uyurken de olsa kendini rahatlatmaya çalışıyor.
Düşünüyorum da, nasıl ki insanda bulunan sonsuz yaşama arzusu ve arkası gelmeyen sonsuz istekler sonsuz bir hayatın var olduğunun delili, öyle de insanın bilinçaltındaki bu durum da öldükten sonraki hayatın ve bu dünyadaki adaletsiz her şey için yaratıcının önünde kurulacak olan büyük bir mahkemenin delili.
Sonuç olarak diyebilirim ki; süper kahraman olmaya gerek yok, yaratıcıya inanalım yeter...