KİMSESİZ BİR KIZ

Tür: Çocuk Edebiyatı     
Yazar: Sude KARAMANLAR

Ece adında bir kız. 
Kimsesizler yurdunda yaşıyormuş. 
İki yaşında annesini, üç yaşında babasını kaybetmiş. 
Yani sizin anlayacağınız hem yetim hem öksüzmüş. 




Kızın okul arkadaşları onunla dalga geçermiş. 
Kız ağlayarak yurda geri dönermiş, sonra yurt öğretmenleri 
"burada annesi ve babası olmayan tek çocuk sen değilsin;
senden başka çocuklarda var sadece senle uğraşamayız" diyerek
kızın kalbini daha çok kırıyormuş. 

Kız günlerdir aynı acıyı çekiyormuş. 
Günde 4,5 saat ailesine dualar edip fotoğrafına bakıyormuş.
Öğretmenleri hem o kadar acı çekip hem de başarılı olmasını anlayamıyorlarmış.
Kızın ders çalıştığını da göremiyorlarmış, 
dersi de dinlemiyormuş, notta almıyormuş ama başarılı oluyormuş.

Gün gelmiş kız liseyi kazanmış. Dünyanın en iyi lisesini kazanmış. 
Yurt öğretmenleri çok şaşırmış. Kızın bu sırrını öğrenmeyi çok istiyorlarmış. 
Ama kız ortada bir sır yok diyormuş.
Öğretmenleri kızı gece gündüz takip ediyorlarmış 
ama ortaya bir şey çıkaramıyorlarmış. 
Sonra kızın her gün aynı saatte yurttan çıkıp bir yerlere gittiğini görüyorlarmış. 

Bir gün kızı takip etmişler. 
Kız kitaplarını çantaya doldurup annesinin ve 
babasının mezarının yanına gidiyormuş. 
Önce dua kitabını açıp ailesine dua ediyormuş, 
sonra da orada duran tahtada derslerini çalışıyormuş, 
arada bir de anne ve babasının mezarına bakıp 
"bakın ben ders çalışıyorum, birinci olmayı hedefliyorum" diye sözler söylüyormuş.

Kız okula gittiğinde çok güzel ve şık kıyafetler giyen kızları görüp ağlıyormuş.
kadar şık giyinmeyi istemiyormuş 
ama en azından yırtık olmayan ayakkabılara ayak sokmayı denemek istiyormuş.
Okul arkadaşları zengin ve şımarık olduğundan kızla yine dalga geçiyormuş, 
kız onları aldırmıyormuş ama kalbi kırılıyormuş.

Kız günler geçtikçe daha başarılı oluyormuş. 
Dördüncü sınıftan beri hiç yurtta çalışmayan Ece 
bir gün mezarlıkta değil de yurtta çalışmayı denemeyi kafaya koymuş, 
belki mezarlığa gidip gelmezsem ayakkabılarım yıpranmaz diye düşünmüş. 

Gün gelmiş kız büyümüş üniversiteyi kazanmış. 
Üniversiteyi Amerika’ da okumaya başlamış. 
Kızın yabancı dili iyiymiş. Amerikanlarla iyi anlaşmış. 
Hem oradaki öğrenciler zengin olmasına rağmen şımarık değillermiş. 
Kızla bir seferliğine bile olsun dalga geçmemişler. 

Kız Amerika’da da farklı farklı başarılar göstermiş. 
Öğretmenleri kızla yeterince ilgileniyormuş. 
Kız bir gün kendi memleketine gitmek istemiş, öğretmenleri izin vermiş 
kız gider gitmez mezarlığa uğramış. 
Anne ve babasına başarılarından bahsetmiş. 
Sonra onlara uzun uzun dualar etmiş.
Sonra ona yardımcı olan lise öğretmenlerini görmeye gitmiş. 
Onlara da başarılarından bahsetmiş.

Ama üniversiteden çağırılmış. 
Önemli bir yarışma varmış ve sadece Ece girerse kazanabilirlermiş, 
çünkü yabancı dili en iyi bilen oymuş. 
Kız tam sekiz dil biliyormuş. 
Kız öğretmenlerini hayal kırıklığına uğratmamış 
ve yarışmada tüm bilgisiyle yarışmış. 

Kız üniversiteyi de bitirmiş. 
Çok güzel bir işe girmiş. İşinde de başarılı olmuş. 
Kız çok bilinen biri olmuş. Kendi işini kurmuş. 
Müthiş bir avukat olmuş. 
İşiyle çok uğraşıyormuş. 

Ama kızda bazı lösemi hastalığı belirtileri ortaya çıkmış. 
Kız doktora görünmüş. 
Doktor kızın lösemi olduğunu söylemiş. 
Kimsesi olmadığı için kan verecek kimse yokmuş.

Kız kara kara düşünmüş. 
Aradan bir ay geçtikten sonra kız artık işe gidemez olmuş. 
Kızın artık hastanede durması gerekiyormuş. 
Kızın saçları da dökülmüş. 
Ama kız hiç vazgeçmemiş.

Doktorlar kızın bu kadar güçlü olmasına şaşırmışlar. 
Kız güçlüymüş güçlü olmasına ama doktorlarda ümit yokmuş ki! 
Kız eğer dört gün içinde kan bulamazsa 
artık dönüşü olmayan hastalığın içine girmiş olacakmış. 
Tamda tahmin ettiğimiz gibi doktorlar kan bulamamışlar. 

Kız son bir kez doktoruyla birlikte ailesinin mezarına gitmek istemiş. 
Doktorlar anne ve babası olmasa izin vermezmiş 
ama işin içinde ailesi olunca izin vermişler bir doktor 
ve bir hemşireyle gitmişler kız uzun uzun dua etmiş. 
Tam gideceklerken kıza bir şeyler olmuş. 
Kızı hemen hastaneye götürmüşler 
ama kan olmadığı için yapacak bir şey yokmuş. 

Sonra kapıdan içeriye ben teyzesiyim diyen biri girmiş 
hemen kanlar uyuşuyor mu diye bakmışlar. 
Kanlar uyuşuyormuş. 
Apar topar kızı ameliyata almışlar ama artık çok geçmiş 
kızı kurtarmış bile olsalar kız hastalıktan kurtulamayacakmış. 

Teyzesiyle kız birbirlerini daha yakından tanımaya çalışmışlar. 
O sırada içeriye doktor girmiş ve kızın bir ay ömrü olduğunu söylemiş. 
Kız teyzesinden annesini ve babasını 
onlarla geçirdiği vakitleri anlatmasını istemiş

Teyzesi anlatmış. 
Kız çok mutlu olmuş.
Ama işte gelmesini istemedikleri gün gelmiş ve kız hayata veda etmiş. 
Kızın mezarını anne ve babasının mezarının yanına koymuşlar. 
Teyzesi buna çok üzülmüş. 
Ama aslında kızın teyzesi annesi imiş mezardaki ise teyzesi imiş. 
Bunu kimse bilmiyormuş annesi çok üzülmüş ama elden gelen bir şey yokmuş.
Böylece kızın yıllardır çektiği acıyı teyzesi bildiği annesi çekmiş.