DOĞA ve BEN

Tür: Çocuk Edebiyatı   

Yazar: Sude KARAMANLAR





Evde mutlu mutlu oynuyordum.
Köye gideceğimiz söyleniyordu. 
Bu arada benim adım Elif Su. 
Duyduğuma göre Cuma günü köye gidiyormuşuz. 







Sonunda Cuma günü geldi diye seviniyordum. 
İşlerimiz biter bitmez yola koyulduk, yarım saate ordaydık. 
Evet gelmiştik. 
Burası çok güzeldi neyse geziniyordum, 
bir de ne göreyim, kaybolmuştum.

İşte macera şimdi başlıyordu. 
Ne kadar seslensem de kimse beni duymuyordu.
Ormanların arasındaydım, ağaçların gölgesi çok karanlıktı.
Ama öğlen olduğu için ağaçların arasından birkaç güneş ışığı sızıyordu. 

Ormanın içindeki sesler beni çok ürkütüyordu, 
bir sürü ses vardı. 
Biraz ilerlemeye başladım, ilerledikçe hava kararıyordu, 
sesler çoğalıyordu 
ve işte o zaman farkettim ki ormanla başbaşayım. 

Sığınacak bir yer arıyordum, 
çalılıklarla örtülmüş bir sığınak buldum, 
hemen oraya girdim, 
sabaha kadar orada durdum. 
Sabah olunca da ilerlemeye devam ettim. 
İyice acıkmıştım ve susamıştım. 
Birde ne göreyim bir uçurumdaydım. 

Geri dönmeye karar verdim ama nereden dönecektim, 
yolumu kaybetmiştim. 
Kuzeye doğru ilerledim biraz ileride bir ışık göründü. 
Koşar adımlarla ilerledim. 
Ağaçların olmadığı, bir dere gördüm. 
Su şırıl şırıl akıyordu. 
Hemen içtim ve doğu yönde ilerledim. 
İlerledikçe meyve ağaçları gördüm, 
ağaçların yakın dallarından birkaç meyve kopardım 
birini yedim diğerlerini de cebime doldurdum. 
Telefonum yanımdaydı hemen hemen herkesi aradım 
ama bağlantı yoktu. 

Annem ve babam beni çok merak etmişlerdir. 
Artık eve gitmek istiyordum ama yolu bilmiyordum. 
Korkmamaya çalıştım ama yine de biraz korkuyordum. 
Birden bir ev gördüm ama ev boştu. 
Sonra evin önüne oturup düşünmeye başladım.

Doğa ne güzeldi 
ağaçların arasından sızan güneş ışığı insanın içini ferahlatıyordu. 
Bir sürü hayvan sesi vardı. 
Kuş, sincap, kedi, köpek… 

İnsan bu doğayı nasıl bozmaya çalışıyordu anlamıyorum. 
Yangınlar yaptıkları yetmiyormuş gibi birde ağaçları 
yani bir sürü canlının yuvasını bozuyorlardı.

Hava kararmıştı bir meyve yiyip hemen uyumaya çalıştım. 
Sabah olunca yine yola koyuldum 
bu sefer batıyı seçtim, 
ilerledikçe önüme tabelalara tehlikeli yazılmış teller geldi. 
Tekrar batıyı seçtim ve batıya gittim
yeniden şırıl şırıl akan dereyle karşılaştım. 
Bolca içip batıya yöneldim, 

birde ne göreyim bir mağara 
hemen içine girip ilerledim burası çok sıcaktı, 
ileriden bir parıltı geliyordu. 
Bu da ne diye mırıldanırken ağzım açık kaldım. 
Bu altındı. Ama taşıyamayacağım kadar ağırdı. 

Aklıma mağaranın üstüne çıkıp ailemi aramak geldi. 
Ama epey ilerlemiş olmalıyım ki mağaradan çıkmak uzun sürdü. 
Çıktım ve ailemi aradım evet çalıyordu konuştum 
köyün muhtarını çağırdım muhtar geldi 
bu köydeki tüm fakir ailelere eşit bir biçimde dağıttı 
bana da teşekkür etti.
Çok mutluydum hem altınları buldum diye 
hem de aileme tekrar kavuşabildim diye.