BİZ BU MEMLEKETTE GARİBİZ

Tür: Deneme
Yazar: Erol Erken


(Gurbette geçen bir bayramın ilk sabahı...)


Yahya Kemal ne güzel söylemiş;

Büyük Itri’ye eskiler derler
Bizim öz musikimizin piri
O kadar halkı sevk edip yer yer
O şafak vaktinin cihangiri 
Nice bayramların sabah, erken
Göğü top sesleriyle gürlerken 
Söylemiş saltanatlı Tekbiri.





Kurban bayramlarının sabahında müezzinin “İki rekat, dokuz tekbir” diye başlayan bayram namazı davetinde bir ağızdan haykırılan segah makamında Itri’nin tekbirleri gözyaşları ile söylenmekte. Gönül hüzünlenmiş, gözlerde yaş.Gurbette bayram kutlamanın olmazsa, olmazı bunlar.

Turnalardan haber sormayacaksınız elbette.
Cep telefonunuzu benim gibi arada bir çıkarıp gözlüklerinizi takarak arayan var mı diye bakacaksınız gurbette.
Sonra…
Kasabanın dağlarına doğru dönüp “Biz bu memlekette garibiz.” diyeceksiniz kendinizin duyabileceği bir sesle.

Otuz yıldır, bir sahil şehrinde oturan ağabeyim ısrarla bizi yanına çağırır, gittiğimizde büyük bir hasretle sarılır, neredeyse ağlamaklı bir sesle; 
“Neden daha sık gelmiyorsunuz bizi görmeye, biz bu memlekette garibiz” derdi.

Bayramı kasabadan uzakta geçirirken hep bu sözü tekrarladım sokakta gezerken:
“Biz bu memlekette garibiz”

Bayram namazını mahalle camiinde kıldık.
Evde sabah kahvaltısı hazır bekliyor.
El öpmeleri, torunlara para vermeleri, “Cenab-ı Hak nice bayramlara sağlık, mutluluk içinde erişmeyi nasip etsin” dualarını bitirdik, kahvaltımızı ettik.

Bu kör olası sigara tiryakiliğimiz neredeyse elli beş yılını doldurdu.
Malum, tiryakiliğin baş şartı sigara kahve ile içilecek.
İçilecek ama evde sıkıyönetim var.
Lise yıllarımızda sigarayı okul tuvaletlerinde içtiğimiz gibi şimdide kahveyi elimize alıp sokağın başına çıkıyoruz.
Telli İsmail Efendi de teneffüse çıktıysa ne ala, çıkmadıysa keyfi yalnız süreceğiz demektir.

Gözlerime inanamadım.
Sokağın köşesinde bir belediye temizlik işçisi bir elinde süpürge, bir elinde faraş iki yolun birleştiği sokağı temizliyor.
Vakit Kurban bayramı sabahı, saat 08.30, günlerden Salı.
Kurbanını bahçeye çıkarmış kasabı beklemekte bizim köyün insanları şimdi.
Çocuklar bayramlıklarını giymiş, komşulardan el öpüp şeker toplama yarışında.
Kurban kesemeyenler pencerelerine oturup komşudan gelecek payı beklemekte.
Ya bu temizlik işçisi…

Sigarayı söndürüp yanına yürüdüm. 
- Selamün aleyküm , kolay gelsin hemşerim.
Şaşırdı, gülümsemeyle hüzün karışımı bir şeyler belirdi yüzünde.
- Bayramın mübarek olsun. 
Elindeki eldivenleri çıkardı, uzattığım elimi iki elinin içine alıp büyük bir saygıyla öpmek istedi.
- Allah razı olsun amca, dedi, sizin de bayramınız mübarek olsun.
Gelip geçen insanlara baktım, hiç biri bizimle bayramlaşmıyordu.
Hayrola, ne iştir bu bayram sabahı?
- Cami civarlarının temizliğini emrettiler. Onu bitirdim de bir de şu sokakları temizleyeyim dedim.
Uzattığım sigarayı belirgin bir minnet duygusuyla yaktı, iki duman çekti; 
- Ben izin istesem dedi, amirlerim dalga geçiyor diye kızmasınlar sonra.

Arkasından baktım.
Sol ayağı hafif aksıyordu.
Biraz yürüdü, döndü, yine o minnet dolu gülümsemesiyle elini sallayıp karşı sokağa girdi.

"Şimdi bizim evde ciğerler çoktan kavrulmuş, kavurmalar pişmektedir.
Babam iki rekat namaz kılmış, iki gündür olmadığı tıraşını tamamlamaktadır.
Evin en büyük sofrası ortaya konacak, evvela ciğerden başlayarak kavurmanın tam pişmesi beklenecek, baklava tepsiyle getirilip bir baştan yemeye başlayan, karşıdaki ile ortada birleşecek, ama sen az yedin, ben çok yedim kavgası da eklenecek üstüne.
Yemeğin sonrası dedemlere ziyaret. Arkasından teyzemler, amcamlar, bilumum akraba-i taallukat…"

Hep bu resim geliyor gözümün önüne bayram sabahlarında.
Çocukluğumun o güzelim bayram resimleri.
O temizlik işçisinin de böyle resimleri var mıdır albümünün içinde?
Onun da kesilen kurbanın kanını alnına sürmüşler midir evlerinin bahçesinde?
O da eline poşet alıp, komşulara el öpmeye gidip, şeker toplamış mıdır acaba?
Dönme dolaba binmiş midir bayram harçlığı ile?
Kiralık bisiklete binip pantolon paçası yağlanmış mıdır?
Saçları iki yana örgülü kız kardeşi ile evcilik oynamış mıdır bütün kaygılardan azade ?

Ne demişti Orhan VELİ;

İstanbul’da bir garip Orhan Veli’yim
Veli’nin oğluyum
Tarifsiz kederler içinde 
Urumeli hisarına oturmuş
Oturmuş da bir türkü tutturmuşum
“ İstanbul’un mermer taşları
Başıma da konuyor, konuyor aman 
Martı kuşları 
Gözlerimden boşalır hicran yaşları. "

Neden demedi o temizlik işçisi ben hayrola dediğimde ;
"BİZ BU MEMLEKETTE GARİBİZ” diye?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder